24 Mayıs 2009 Pazar

Koş Koş Dizin Başlıyor


Dizi çekeceğim. Evet gülmeyin. Yapımcı oluyorum. Ziraat bankası kredim ve verdiğim davul derslerinin parasıyla yapım şirketi kuruyorum. 30 kanal olsa, hepsinde 6 dizi oynasa, 180 dizi eder ki bu gayet iyimser bir rakam. Piyasaya bak, muhabbete gel. Ama ben çözdüm hepinizden önce. Yapıp köşeyi döneceğim. İşletme okuyoruz eyvallah iyi hoş da boş işler bunlar. Yapımcı olacaksın. Bak şimdi.

Alacaksın tiyatro mezunu güzel bi kızımızı, onu Taksim’de içireceksin içireceksin cici bi mekanda, sonra magazincilerin üstüne salacaksın. Hoooppp tanınacak hanım kızımız. Sansasyonlar kraliçesi olacak. Sonra çakır gözlü bi yakışıklı jön, onu da koyacaksın Hülya Avşar bacımızın programa,konuşacak ben çok marjinal adamım aslında haaa ayağı yapacak. Diğer castı da oradan buradan ayarlayacağım. Şimdi en kritik noktaya geliyorum. Dizi müzikleri Kıraç’tan. Şaka bi yana çok acayip bi olay. Adamın müzik yaptığı her dizi 500 bölüm sürdü. Nasıl iştir bu, bırakın fikrimi, teorim bile yok. Adamın sese sinir oluyorum, zaten bütün şarkıları birbirine benziyor. Süper bir pazarlama stratejisi değil mi? Belki gülüyorsunuz ama bir gün gelecek, Kudret strategy olarak kitaplara gireceğim, gençleri kah vizelerde kah finallerde terleteceğim.

Ama kurcalamayacağım. Ben müzikleri Kıraç’a emanet edip paraya para demeyeceğim. Kıraç diyeceğim paraya. Kıraç.

Göztepesin Sen Bizim Canımız, Ölümüne Diktir Bizim Saçımız



Doğma büyüme İzmirliyim. Ondan önce gururla söyleyebilirim ki Göztepeliyim. Bir zamanlar, takımıyla, insanıyla, profiliğle temizliğiyle gurur duyardım bu güzel semtin. Ama pek bi bozuldu. Nerrrdeeeee esskiii Göztepe geyiğine girmeden edemeyeceğim. Her pazar Göztepe’nin maçına giderdik babamla anneme söylemeden. Annem klasik ‘ aman evladım hadise çıkar, giden sinemaya çekirdek çıtlayın mısır patlatın.’ derdi. Biz de sinemaya diye evden çıkar, köşeyi dönünce atkıları takardık. Stadda, tüm Göztepe esnafı, aileler, sevgililer oturur efendi gibi maç izler Göz Göz çeker rahatlardık. Ama yok artık a dostlar.

En başta saç spreyleri çıktı mertlik bozuldu. Evet belki saçma gelecek ama durun bi dinleyin beni önce. Artık gençleri saçlara göre yargılar oldum. Ön taraf ölümüne dik, arkalar uzun böyle ama fönlü gibi, yanlar 5 numara, garip favoriler, cücük gibi çene sakalı. OFF YAZARKEN GERİLDİM! Her taraf böyle gereksiz insanlarla doldu. Tek suçlusu kim peki??! Kozmetik ürünleri. Evet, bakın şimdi komplo teorim geliyor: Her saç şekillendirici reklamında insan gibin bir tane saç yok. İstediğiniz reklama bakın. Taft, Hobby, New Wave. Hepsi aynı. Hepsi cıvık. Görüyor millet, yapıyor saçları punk modeli. Sonra böyle bi bıçkınlık geliyor, gözünü sevdiğimin Göztepe’sinde kaldırımda çiğdem bira yapıp, ona buna laf atan tipler oluşuyor. Tribünü de bozuyor bunlar. Yazıklar olsun.

Bir an önce son bulsun paragrafımla bitiriyorum yazıyı: Efendi gibi yapın saçınızı, kız arkadaşınızı alın maça gelin. Adam gibi oohh. Tarayın saçları yana, kesin favoriyi düzgün boyutta. Düzgün adam her zaman kazanır.

Kornet Sorunsalı


Malum hava sıcakladı, alında ter damlaları oluştu, otobüsler daha bi çekilmez oldu; Şoförler daha bi sinirle öğrenci kartımı sorar oldu, toplu taşıma araçlarındaki teyzeler daha bi terledi, mayıştık özetle.

Haliyle dondurmalarımız raflarındaki yerini aldı. Aslan Maxlar, Boyalı çomaklar, hediye veren dondurmalar derken iş çığırından çıktı. Dondurma firmalarının demirbaşları kornetler de yeni reklamlar yardırarak dizi ve Ahmet Çakarla Define Avı (izleyin izletin çok bomba) aralarında reklamlarda boy göstermeye başladılar.

Algida her zamanki gibi biraz damardan girdi. Plajda utangaç genç, kıza yanaşmaya çalışıyor ayaklar geriye gidiyor. Bu sırada ‘ aş kendini gel aşka ‘ sloganıyla Algida kornet yetişiyor imdada. Her zamanki gibi bi güvensizlik sorunu var ortada. Kornetsiz bir hiçsin !!! Evet evet hı hı. Kızlar da kornet bekliyordu. ‘Aha çikolata diskli kornet, erkeğim benim’. Böyle bir diyalog olmaz olamaz. Yok öle bir şey. Onu geç sen.

Golf, muhafazakar reklamlarına devam ediyor. Kaç yıldır Ülkerin reklamları takip ediyorum, yazın bir tane plajlı, bikinili reklam görmedim. Boyuna top peşinde koşturan çocuklar, futbol aşığı mahalle bıçkınları. Bu yıl da bu geleneği bozmamışlar. Bu sefer langırta sarmışlar. Langırt oynayan temiz yüzlü çocuklar, akabinde kornet yiyip çoşuyorlar. Vuhuuu.

Bana bunlarla gelmeyin, Şortan’da 3 top kornet 1 tl. NABERR??!

Red Bull & Türk Telekom : Tadından Yenmez


Pek hoşuma gider büyük firmaların sponsorlukları. Hele bir de masraftan kaçınmıyorlarsa. Son zamanlarda Billboardlarda gördüğüm 2 tane bu tip organizasyon var.

Birincisi Red Bull Race. El yapımı motorsuz araçlar, gayet geyik bir maratonda zamana karşı yarışacaklar. Her zamanki gibi İstanbul’da olacak güzelim organizasyon ama, pek de önemsemiyorum. Kesinlikle TV’den takip edip zevk almaya çalışacağım. Size de tavsiye ederim. Her Red Bull sponsorluğunda yapılan organizasyon gibi mükemmel olacaktır eminim. Aslanlarım benim, böyle yapın işte reklamınızı. Biz de faydalanalım. Zaten Red Bull her daim bu eğlenceli organizasyonlar sayesinde hitap ettiği profile acayip ulaşıyor. Helal sana Red Bull gaza geldim içeceğim hemen.

İkinci Türk Telekom İzmir Cup Tenis turnuvası. Gerçek bir İzmirli olduğumdan, her türlü organizasyonda sevinç kaplıyor beni, ‘amaann bana ne, Kordon’da biramı içerim keyfime bakarım’ modunda değilimdir yani. Hatırlıyorum F1 için İzmir ve İstanbul mücadeleye girişmişlerdi. Hazin ama beklenen bir sonuç olarak İstanbul’a verildiğinde neden İzmir değil bea diye günlerce gözüme uyku girmemişti. Türk Telekom özelleştikten sonra reklamlara ağırlık vererek pek aştı kendini. Basketbol ile Voleybol takımlarına vermiş olduğu önem ve bütçeyle Naçizane pazarlama bilgimle iyi yola olduklarını söyleyebilirim. Spor aşığı ülkemizde turnuvalara ve kupalara sponsor olarak kaleyi içten fethetme politikaları gayet başarılı.

Sözüm size büyük şirketler. Paraları organizasyona harcayın kaleyi içten fethedin. En azından benim kalem sizindir. Daha ne?

Arkası Yarın Belki Yarından da Yakın


Siz hatırlar mısınız bilmem ama, evvel zaman içinde arkası yarın stilinde reklamlar vardı. Şimdi pek rastlanmaz oldu, gözümüz reklamlarda kaldı. Ürün hakkında en ufak bir ipucu bile verilmezdi. Kudretle Hafıza tazeliyoruz adlı blogum başlamak üzere.

İlk hatırladığım ve bence en bombası olan ‘susar mısınız?’ monologu vardı. Şöyle oluyor; Kocaman masa, Mutlu mesut iş adamları, hanımlar falan. Sonra İngiliz kraliyet ailesinden fırlamış bir garson abimiz gelirdi: Susar mısınız? diyerekten azarlardı milleti, orada biterdi. Bu reklam bir kaç gün böyle devam etti. Ama hatırlıyorum ne biçim kafa yormuştum, anlamaya çalışmıştım. Abimle oturup olasılık kovalardık çocuk halimizle. Sonra anlaşıldı. Su reklamıymış! Susar mısınız? sorusunun cevabı: Susarızmış. Sonra bardaklar doluyor, herkes su içiyor, çiçekler böcekler madran suyu doğal kaynak şahane.

Diğeri de Nil Karaibrahimgil, nam-ı diğer Özgür kız ve hazır kart reklamlarıydı. Çok tutulmuştu ki kısa filmi yapıldı. Özgür kızı kaçırıyordu Nuri Alço abimiz ve çetesi. Reklamlar devam etti, hatta ve hatta internet sitelerinde Özgür Kızı kurtarmak sizin elinizde sloganlı mobil oyunlar bile türedi. Evet ben de oynadım o oyunlarda, hatta kurtardım Özgür kızı. Devamını pek hatırlamıyorum ama biraz saçmalamışlardı sanki. Sim kartla falan mı dövüyorlardı kötü adamları?

Bence iyiydi. Hemen tüketmiyordu seyirciyi. Özellikle dizi manyağı olmuş güzel ülkemde. Bence tutardı. Bi düşünün derim. Haydi bakalım.

PARAMARKA

Paramarka.com daha önceden duyduğum ama pek ilgilenmediğim bir siteydi. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle bir gün girdim ve hem eğlenceli hem de para kazanılabilecek bir site olduğunu anladım. Olay gayet basit… İlk olarak markanı ve ürününü seçiyorsun, daha sonra bununla ilgili reklamını hazırlayıp siteye gönderiyorsun. Eğer senin reklamın gelen oylarla birinci olursa veya yöneticiler tarafından beğenilirse para kazanıyorsun. “Herkes reklamcı olabilir” sloganıyla yola çıkan Paramarka, beyin, göz ve kulak olmak üzere üç bölümden oluşmakta. Beyin’ de , Türkiye’ nin önde gelen markaları ya da ürünlerine ilişkin bilgiler verilerek katılımcılardan bununla ilgili bir reklam hazırlaması isteniyor. Diğer iki bölüm ise önümüzdeki aylarda faaliyete geçecek. Göz bölümünde reklam değerlendirmesi, kulak bölümünde ise ürünlerle ilgili deneyimlerin paylaşımı olacak. Son derece eğlenceli ve yaratıcı bir site olan Paramarka.com’ un adını ileride daha çok duyacağız gibi…

MARDAN PALACE OTELİ


Rus bir işadamının sahibi olduğu ve davetiye listesinde Sharon Stone, Richard Gere, Mariah Carey, Tom Jones gibi ünlü isimlerin bulunduğu Mardan Otel dün görkemli bir törenle açıldı. Peki bu otelin ismini neden her gazetede görüyoruz? Şüphesiz bunda en büyük etken yukarıda ismini saydığım ünlülerin davetli olması. Ancak madalyonun diğer yüzünde belki de çoğu kimsenin bilmediği bir öneme sahip Mardan Otel. Yıllardır her şey dahil sistemiyle üstelik çok düşük bir miktarla ülkemize gelen ve neredeyse denize girmek hariç otelden çıkmayan turistler artık çıkmak zorunda kalacak gibi. Çünkü bu otelde her şey dahil sistemi yok. Yani kahvaltı dışında her şeyin bir bedeli var. Bu yüzden oteldeki fiyatları yüksek bulan turist dışarı çıkacak ve her şey dahil sistemiyle yıllardır baltalanan esnaf, biraz para kazanmış olacak. Peki neden turistler her şey dahil sistemi olan oteller yerine bu oteli tercih edecek? Cevabı basit… İlk olarak otel, reklamını, hepimizin ancak tv de görebileceğimiz ünlüleri getirerek çok güzel yaptı. Hemen hemen herkes otelin ismini öğrenmiş durumda. Ayrıca, sadece yandaki fotoğraftan bile anlayacağımız üzere otel gerçekten çok güzel. Daha şimdiden Avrupa’ nın sayılı otelleri arasına girmiş durumda. Sonuç olarak, otel, lüks olmasının yanı sıra yerel esnafı da olumlu yönden etkileyeceği için turizmimiz için gerçekten çok önemli. Gönül isterdi ki bu otelin sahibi bir Türk olsun ama 1.4 milyar doları karşılayabilecek maddi güce sahip birini bulmak pek kolay olmasa gerek, değil mi?